25 Temmuz 2007 Çarşamba

FİLDİŞİ KULESİ


Her yanı, her insanı, kendine benzeyen bir şehirde ay’ın son dördüne düşmüş gibiyim. Ne çok kutsal değerler bir çırpıda çiğnenip tüketiliyor.

Bazen öyle bir hiçlik içerisine itiliyorsun ki; zaman zaman coşup köpüren, ortalığı kasıp kavuran, kimi zamanda hüzünlenip köşesine çekilen, sürekli ruhu ile mantığı savaşır gelgitler yaşarsın… Nefesler tutulur sözler uçmasın diye … sonrada yırtarak karanlığı yeni bir güne koşmak istersin.

Bir erkek ve bir kadın…

Nedir onları bir arada tutan, nedir onları hem bu kadar zıt, hem de birbirine bağlı kılan…

Neden birleşemiyoruz? Yoksa uzak sevmeler daha mı özlenir, daha mı tutkulu yapıyor yaşadığımız aşkı?

Özgürlüğümüz yok bizim… Aslında senin özgürlüğüne değil, fırtınalara sürüklendi aşkımız… korkuların, yaralı geçmişin, savruk benliğinin dalgalarında beni kaybedip kaybedip yeniden buldun… O hırs, o bencillik, o fildişi kulelerde kendine tapan ihtirasın tutsağı olmuşsun.

İçtenliğin yok senin, kızdığım yada beklediğim bu.

Bütün bu koşarak sana gelmelerimin karşılığında uğradığım bu tecrit’in nedeni; ne yapalım? Başa gelmiş çekiyoruz, kader mi demeliyim? Yada dikkati davranışlarına, sözlerine verememiş ve bunu görmezden gelmeyi alışkanlık haline getirmiş… bunu daha fazla sürdürmemeli mi demeliyim?

İsyanlarımın çığlığı bu kimsesiz ömrüme saplandı hep, o kırılgan öfkem yalnızca kendi yüreğimi kanattı. İşte yaram kanıyor, bu kendimi avutma yalanlarının mührü gibi… daha nice isimlendiremediğim kırıklıklarım var sana karşı…

Sen yine bütün bunlardan belki bir haber, kendi dünyandasın ama yinede haksızlık yapmayalım. Adına cevaplaman için………………………………………………………………….bölümü bırakalım…

Yargısız infaz yapmak istemiyorum. Çektiğim acıların intikamını güdemem, sadece bu aşkla sana, hayata meydan okuyorum. Bu varlığının ifşasıdır. Bu varolan varlığının gizlenmişliğini, apaçıklığına kavuşturur…

Aşk duyarlılık gerektirmez mi?

Ardışık bir titreşim, ritmik bir nida değil midir kalbin çağıltısı… ? şuur aynasına vurmuş olan aşk. İnsanın arzusunu kamçılamaz mı? Ruhların lütfi idrak etmesi onu duyumsayabilme istemi yanlış mıdır? Aşkın tavında dövülmesi gerekmez mi? tıpkı bir demir gibi…

Aşk acısı, kalp kırıklığı, birini seviyorsun, ama o hep başkalarının yanında, iki sevgili olamadıktan sonra tek taraflı sevmek nereye kadar?

Dost kalınabilir mi?

Sana dair hiçbir sevginin karşılığını bulmuş değilim. Mavilerim öksüz kaldı. Hiçbir temasım dönüşünde “ah” fırtınası sağlamadı. Takılı bir düşsün aklıma, uykularım firari, her gün böyle yarım yamalak hüzün yüzüyor denizlerimde...

Umuyorum ki; zaman benim kendi yerimi sana elbet bir gün gösterecek ama, muhtemelen o an geldiğinde ben olmayacağım …

Artık savaş bitti…

Fildişi kulelerinde istediğin gibi yaşayabilirsin…



Doğan ORMANKIRAN

Hiç yorum yok: