26 Temmuz 2007 Perşembe

ADSIZ



Kış yüklenmişken tüm beyazını dallara, saçaklara ben hala siyahı taşıyorum göğsümde. Beyazı seviyorum belki ama bugün beyazlamıyor yüreğim. İlkel bir acı gibi düştü gölgemiz sokaklara. İniş çıkışlarıyla buzlu bir yola döndü hayat ve üzerinde durmak maharet istiyor.

Kimse öğretmedi bana hayata tutunmayı, kimse öğretmedi karda yürümesini...

Sen biliyor musun? Bilsen de öğretir misin?

Yabancılaştım bu şehirde, ellerim kollarım tutmuyor, ayaklarım tanımıyor kaldırımları... Ben buraya ait değilim.Bulduğum yerde yitirdim seni, şimdi gitmek isteyip de gidemediğim, gitmek isteyip de bilmediğim yerdeyim.Neresi burası seni bulduğum yer mi yoksa seni kaybettiğim mi? Düştün belki de, içine düştüğüm koca bir düş, koca bir dünya...

Oysa, gidip heybeme senin için yıldızları dolduracaktım. Bir Eylül akşamında yakacaktım hasretin fenerlerini...

Kimsin sen? nesin? nerden gelir, nereye gider yolun? kim bilir hangi mevsimin çiçeğisin? hangi kırda, hangi bahçede, hangi gönülde yerin?

Şimdi karakış önümü kesiyor ama biliyorum bir cümlen yeterdi içimi ısıtmaya. Hep olmayacakları mı ister insan? Hep olamayacakları mı düşler?

Tik takları başımda uğulduyor zamanın. Bitmek bilmiyor bu kış mevsimi ve durmadan yağıyor bu amansız tipi. Düşüp kalsam bir köşe başında, buzdan bir heykel olsam. Mendil bağlasalar kollarıma, dilekler tutsa sevdalılar. Bir zaman ne sevmiş diye ad yapsalar beni sevdalarına...

Bir gün sende gelip dilek diler misin? sende bakar mısın kar dolmuş saçlarıma?

Ben seni ad yaptım sevdalarıma ama şimdi gitmek en çok bana yakışıyor galiba... Eğer biri gitmek zorundaysa sen kal ben gideyim şimdi. Gitmeye alışan biri daha duramıyor. Durdurmuyorlar deli kız. Dursam da varlığımdan seni anlarlar, seni tanırlar diye gitmeliyim. Tanırlarda soru sorarlar, sorarlarda seni bulurlar diye gitmeliyim.

Bırakalım bir adım olmasın, varsın adsız desinler benim için. Çünkü ben hep adsız yaşadım. ama sen hep hatırla adımı.

Ne desem az, ne desem fazla, ne desem yersiz ve yetersiz. Ne yaparsan yap susuzluğum içimde saklı, ne desen ısıtamazsın içimi. Bu yüzden içimde bir fısıltı olarak kalacaksın. Kimsenin duymadığı belki de, senin bile duyamayacağın bir fısıltı.

Şimdi yollara düşme zamanı, sevdanı bavullara kaldırmalıyım. Gittiğim yerde açar mıyım? açmaya cesaretim olur mu bilemiyorum?

Gittiğim yerlerde sana benzer bir düş kurabilir miyim bilmiyorum? Belki de uzakta olsa, bir yıldıza takılıp uzaktan doya doya seyrederim. Senin bile henüz fark edemediğin güzelliğini.

Neden hep susuyordun? Neden hep susuyorduk? sevmesende bile, bir kelimenin esirgeneceği kadar tecride uğramış olamazdım. Bir dilenci sayabilirdin mesela, benim için olmasa bile acıyıp Allah rızası için bir kaç güzel söz söyleyebilirdin.

Sen her saçlarını taradığında saçından kopan bir telin yüreğimden koptuğunu anlamadın. Aynaya her baktığında gözlerinde parlayan ışığın ben olduğumu fark etmedin bile. Sen o kadar güzelliğine bağlanmıştın ki;

Yanında dolaşan bir gölge olduğumu anlayamadın.

Gitmekle kalmak arasında ince bir çizgide şimdi yüreğim. Sevgililer gider hep, hepte gittiler. Hayat hep devam ediyor bazen içinde, bazen kıyısında dünyanın. Ama düşlerin en güzelinde çıktın karşıma, yürüdüğüm düş bahçeleri beni sana taşıdı.

Düşümde öğrendim sevdalanmayı ve geç fark ettim sevgimin bir sevgi yarattığını...


Doğan ORMANKIRAN

Hiç yorum yok: