27 Haziran 2007 Çarşamba

YAĞMUR YÜREKLİM


Dünyada mutlak bir adalet yoktur. Zaman ilerledikçe yaşama isteği körelip gidiyor. Yılların acımasızlığı yüzümüzdeki çizgilere yansıyor. Hayallerimizle gerçek arasında bir yol inşa etmeye cesaret edemememizin derin sancısını yaşıyoruz…

Nasıl bir etkileşimdir ki bu bazen kelimelere dökmekte zorlanıyorum.

“Aşksız kalma ki ölmeyesin, aşkla öl ki diri kalasın. “ diye buyuruyor. Hz.Mevlana

Yüreğimizin bir köşesinde ömür tırmalayan ve bir türlü küllendirmediğimiz aşk. Yeni bir hayat, yeni bir yaşam arzuladığımız. Söylemesi kulağa ne kadarda hoş geliyor. Damarlarında yakıcı sıcaklığıyla ve büyük bir hızla dolaşırken kanın. Hala genç olan bedeninin sabırsızlığını nasıl dindirebiliyorsun. Şimdi birkaç dakika da olsa gözlerini kapatıp hayallere sarılmanı istiyorum. Ve düşün acaba yeni bir aşka yelken açabilir miyim? yoksa alışkanlıklarıma kaldığı yerden devam mı etmeliyim?

Hayat her zaman cömert davranmıyor insana. Çoğu kez de bir zalim gibi, bizi zoraki tercihlerle baş başa bırakıyor. Kaçımız başlangıçta düşlediğimiz bir yaşantının içerisindeyiz. Önceleri çok masumane niyetlerle alınan bu kararlarımız. Bir zaman sonra bakıyorsunuz, dinmez bir sızıya dönüşüyor. Gün be gün tükendiğinizi hissediyorsunuz. Sizin adınıza, size sorulmadan kurulan bir yaşamın parçası oluyorsunuz. Hem de sorulduğunda sadece mutlu olmanız ve sizin iyiliğinizin düşünüldüğü söylenerek.

Peki bizler kendi iyiliğimizi istemeyecek kadar düşüncesiz miyiz ? Yoksa kendimize kötülük edecek kadar canimi ? Sanmıyorum, küçük yaşlardan itibaren, susturulmuş bir yüreğin susan sesi olarak tercihlerimizi kendimiz yönlendirmiyoruz. Büyüklerimizi kırmamak, üzmemek adına söylediğimiz zoraki evetlerin ise, aslında birer hayır olması gerektiğini. İçimizi kavuran gerçek aşkın, bir rahmet gibi yüreğimize düştüğünde anlıyoruz. Bir o kadar isteyip, bir o kadarda çekindiğimiz aşk, bir zaman sonra yüreğimizin derinliklerinde gizliden gizliye hayat bulup yeşermeye başlıyor. Artık iki kişilik bir hayatın parçası olarak. Yine tercihlerle baş başa kalıyorsunuz.

Bel ki bu kez kendiniz için büyümesine izin vereceksiniz. Bir tarafta artık yeter seninde kendine ait bir yaşamın, bir yüreğin var diyen ses. Diğer tarafta cesaret edemediğiniz için, bütün bu yılların özlemini mutluluğa hayır diyerek, yüreğinizin derinliklerine gömüyorsunuz.

Yeterli mi.? Becerebildiniz mi unutmayı ?
Zaman geçtikçe görüyorsunuz bazı geceler elem ve mateme dönüşüyor. Kalbiniz rahat değil. Mütemadiyen alışkanlıklara dönüşmüş bir ilişki. Oysa aşkı duyumsamak bu kadarda uzak olmamalı. Kaçımız cesaret edebilir ki. Kaçımız cevaplandırır içinden gelen güçlü çağrıları. Kaçımız şu anda sevdiğimiz insanla, yada aşığım diyebileceğiniz insanla beraber. Yada bu insan benim için huzur, güven ve en önemlisi aşk insanı diyebiliyorsunuz.

Bir yanı yitik gönüllerle dolu, suskun bir toplumuz. Kendilerini özgürce ifade etme ortamı verilse, kim bilir bize anlatacakları ne acıklı hikayeleri vardır. Kaçımız onların duygularına tercüman olabiliyoruz. Kaçımız onların susan yüreği olabiliyoruz. Neden hep susmalara teslim yüreğimiz. Ne kadar oldu bir tende özlenmeyi hissetmeyeli, ne kadar oldu özel bir geceyi düşlemeyeli? Parfümünüzü o anın hayaliyle teninizde gezdirmeyeli ne kadar oldu? göz kalemini gözlerinle buluşturmayalı, kırmızı rujunu o özel geceyi düşleyerek dudaklarına sürmeyeli.. Ne kadar oldu İçindeki kadının güzelliğini keşfetmeyeli?

Yoksa arzu, tutku bunlar sana uzak kelimeler mi? unuttun mu ? unutturuldun mu ?

Bel ki içinden kızıyorsun bana. Ama hayır bunları duymalısın. Yüz çevirdiğin hayallerle yüzleşmelisin. Hayatın sürprizlerle dolu olduğunu unutmamalısın. Bak dinle; hoş bir müziğin tahrik edercesine yayılan tınısı vücutlarımızda geziniyor. Ne kadar oldu Sevdiğin insanın kollarında dans etmeyeli. Başını geriye atarak, kendini rüzgara bırakan bir yaprak gibi titremeyeli, savurmayalı saçlarını ne kadar oldu.

Yeni bir bahar gibi içindeki kıpırdanışı sözcüklere dönüştürememenin kavurucu ateşi hiç düşündürmedi mi ? İçinde gittikçe çoğalan ses hadi hadi diye kıvranırken. Önleyemediğin dürtülere kulak vermeyecek misin.? O nefesi ciğerlerine çekmeyi, kuruyan dudaklarının yeniden hayat bulmasını istemeyecek misin?

Bir yanda özlemlerin diğer yanda korkuların, düşünüp durursun uykusuz gecelere bir yenisini daha ekleyerek. Düşündükçe o sıcacık yatağın seni ısıtmadığını, aksine soğuk bir mezara dönüştüğünü fark edersin. İçinde harlanan ateşi, yakacağın sigaranın dumanında boğmak umuduyla doğrulursun yatağından. Boğulursun özlemin girdabında. Pencereden süzülen ay ışığının büyüsü çeker seni. Elinde sigaran balkona yürürsün. Gecenin hafif ürpertisine rağmen, içindeki ateşle aslında hiçte üşümediğini fark edersin. Derin derin nefes alırsın sigaradan. Bir nefes daha, bir nefes daha. İçine çekmek istediğin sigara dumanımı değil mi onu bile itiraf edemezsin kendine. Yıldız yıldız geceler diliyorum sana. Bak bakalım bu gecede yıldızlar duruyor mu yerinde.
Bense bir yabancıyım bu şehirde, bir sürgünüm sensiz. İçimde sana kavuşma arzusu. Can cananına ulaşmak için can çekişiyor. İşte bir gün biri çıkıp ruhunun derinliklerine inip, yıllardır unutulmaya yüz tutmuş duygulara yön vermeye başlar . Yüreğinizin bir köşesinde gizlenen kuşun özgürlük için kanat çırpışını duyumsamaya başlarsınız. Kimi zaman kendi irademiz dışında içimizden gelen sessiz çağrılar vardır. Seninde bu çağrılara kulak vermeni istiyorum.

Biliyorum elimden gelen pek bir şey yok şimdilik, yalnızca satırlarım var. Gözlerini bile göremediğim gibi, o tutku dolu yüreğe ait sesi bile özler oldum. Biliyorum ki sevgilerin tümünü hak ediyorsun. Bu nedenle seni incitmekten çekindiğim ve sana layık olan doğru cümleleri kurmak için bütün sözcüklerimi tartarak oluşturuyorum.

Öyle bir aşk ki tutku… Bir gün uyanırsınız. Aslında her şey sıradan bir gündür. Bir tesadüfle başlar. Okuduğunuz bir yazı ya da duyduğunuz bir çift söz. İlk kıpırdanış belki de diriliştir bu. İşte başlangıç noktası, işte sevginin yeşerdiği ve eyleme dönüşme anı. Biliyorum belki bu satırları okuduğunda yüzünde bir şaşkınlık oluşacak. Sonrasında bir parça tebessüm ve bir parça hareketlilik oluşacak yüreğinde.

Bir gölgeye mi, bir nil’e mi yoksa bir hayale mi aşık oluyorum.

Güzel amellerimin karşılığısın, tanrının bir lütfu bana. Gönül o aleme daldı. Tutuldu dilim. Sana can diyorum. Sana yar diyorum “Bela” deyişini nasılda umursuyorum. Nasılda duyumsuyorum. Yağmur yüreklim. Hani yağmurda saatlerce yürümekten bahsediyordun. Zamanın durmasını, yalnızca sen ve doğa baş başa iliklerine kadar ıslanmaktan bahsediyordun. Yağmurda dans edecek, içindeki özgürlüğü dışa vurarak çığlıklar atacaktın. Bel ki kimilerine göre çılgınlık sayılacaktı. İnsanın içinden geçenleri gerçekleştirmesinden daha güzel ne olabilir ki.
Yağmurlar yeni bir doğuma neden olan ümit damlaları değil mi ? Yağmur damlaları bir sihir gibi üzeremize düştüğünde bütün geçmişimizden arındırsa bizi. Bütün yaşananları geride bırakarak yeniden başlamamıza yardımcı olsa, bir çiçek gibi yeniden filizlensek. Yoksa ben mi anlamlar yüklüyorum sıradan olaylara. Kendimi mi kandırıyorum. Neden senin hayallerinde kendime ait bir dünya kuramıyorum.
Güzel bir söz vardır hatırlarsın. “ Yağmurlardır büyüten zambakları, gök gürültüleri değil. ” Yağmurlar neden büyütmesin sevgimizi. Islak gözlerimi yüreğinin nehirlerine gizliyorum. Ne mutlu yanında seninle olanlara, nasılda imreniyorum. Ne mutlu sana dokunup sesini duyanlara, seni, yüreğini tanımadan yanında gezenlere , hepsi sana çok yakın ama hiç biri hasret değil benim kadar kokuna. Şimdi senin yanında gözlerinin derinliklerinde kaybolmak vardı. Oturup dizinin dibinde ellerini avuçlarıma alıp sevdamı haykırmak vardı. Beline kadar uzanan ipek saçlarına ilmek ilmek sevgimi örmek vardı. İnsanları yüceltmeyi pek sevmem lakin senin güzelliğin karşısında zaten sözlerimin bir elzemi yok. Yüce yaradan seni zaten yüce yaratmış.

Belki de bugüne kadar sana söylenmiş benzer sözlerin, duyguların papağanıyım. Ne farkım var ki senin yanında. Kimim ben. Belki fazlayım, belki eksik, belki yersiz duygularım, belki erken ama geç kalınmış olmamalı. Umut olmalı. Öyle ya umut olmasaydı insanlar ağaç dikerler miydi. Umut olmasa anneler çocukları emzirirler miydi. Umut olmalı insanı ayakta tutan, yaşama sevinci veren bir umut olmalı.

Bundan sonra umudum sensin. Düşlerimde yer edindiğin aşikar. Her günüm sana dönük. Nedir bu ruhumdaki tarifsiz sızı, nedir bu mukaddes azap. Tutku dolu bir yüreğe ait olamamanın bedelimi ödediğim. İçimde dolaşan kanın hızına yetişemiyor sözcüklerim. Gökyüzü ağlıyor yokluğunda. Şimdilik sözcüklerle geçiriyorum günlerimi. Seni anlamadan, içimdeki sevgiyi anlatamayan sözcüklerimin bir değeri olmayacak. Bir yürekte yer edinmeyi beceremeyen bir adamın sözcüklerini kimseler okumayacak, kimseler satın almayacak.

Bir gece kibrit alevi gibi, Uhrevi bir akşam, zaman durmak bilmiyor. Saatler nasılda birbiri peşi sıra ilerliyor. Odanın sessizliğini kalp atışı gibi vuran saatin tik tak ları bozuyor. Tan yeri kızıllığına bürünmek üzere, masamda kağıt, kalem boynu bükük. Derin bir çığlık, içime sindiremediğim yokluğun. Bir türlü dindiremediğim özlemim. Yelle yeksan olmuşum yüreğimde bir iç savaş. Hayalet gibiyim geceden kalanlarla, sakallarım uzamış, gözlerim kan çanağı üç gündür. Bu kaçıncı uykusuz gün bilmiyorum kaçıncı gece sensiz. Yokluğunun müsebbibi benmişim gibi. Kendimi cezalandırıyorum. Telefonlarım çalıyor açmıyorum. Kapım çalıyor duymuyorum. Bir ben vardı bende oda şimdi sana ait. Ne olur gör şu halimi emanetine sahip çık.

Bir adım bile atmak gelmiyor içimden nasıl bir tutku bu bir zehir gibi işledin yüreğime. Ümit ve korku arasında hep bir denge vardır. Bu kadar cesaretsizde değilim ama nedir beni bu kadar suskun kılan. Reddedilme korkusu mu. ? Aşk için hikayeler yazan ben. Her kese öğütler dağıtan ben. Kendime verecek tek bir öğüdüm bile yok. Aşk nasılda kestin beni elden ayaktan. Ben A dan Z ye kelimelerle uğraşan bir adam. Üç harfe takılı kaldım üç gündür. Her gün özenerek onu büyütüyorum. Ve yıllardır ömrümü harcadığım, benim için en değerli varlığım olan bu üçü. AŞK’ ımı sana sunuyorum.

Ölümden sonra dirilişin yeni adısın benim için. Solgun yüreğime doğan güneş. Mihrabımsın nicedir yüz döndüğüm. Adaletin, aşkın terazisi var ise eğer. Gönlümün öbür kefesinde de muhakkak sen olmalısın. Kader denen yazgıya inanmak istiyorum. Ortak düşlerimiz, ortak bir hayatımız olmalı, hayatı, güzelliği, iyiliği yaşanacak bir insana dair tüm duyguları hissetmeliyiz. Her insanın acı, tatlı kendine özgü bir hikayesi vardır. Geçmişi tekrar geri getiremeyiz belki ama geleceğe dair pek çok şeyden bahsedebiliriz. Bu birazda senin yüreğine bağlı. Bunun cevabı sende gizli. Bazı hikayeler duyguların dürtüsü, veya ruhun eşini bulması olarak adlandırabiliriz. İşte bizim hikayemiz burada yeni başlıyor.

Ne bekleriz yaşamdan. Yaşam bizden ne bekler. Hoyratca tüketmeyelim zamanı. Başlangıçta bir sarsıntı, bir şaşkınlık yaşayacağın kesin. Normalin dışında gelişecek pek çok şey. Bazılarına uyacağız. Bazılarında zorlanacağız. Bazıları içinse sabırsızlanacağız. Aramızda yıkılmaz bir bağ kurmalıyız. Yağmur yüreklim her lahza aklımdasın. İşte buradayım dimdik. Adını adımın yanına yazıyorum utanmadan, korkmadan.
Gönlümüze çekilen perdelerin kaldırılma zamanı artık. Gülümsemek istiyorum. Göğsünün kafesinde büyüttüğün kuşu salıver gitsin. Salıver ki gülebilsin. Salıver ki gönlüme, düşlerime düşebilsin...



Doğan ORMANKIRAN

Hiç yorum yok: